2 Ağustos 2012 Perşembe

                                   YAZ  ve KİTAPLAR

Yaz tatili deyince öteden beri aklıma kitaplarımla daha çok baş başa kalacağım gelir. Çocukluğumdan bugüne en çok yazları okudum herhalde.

Yazın tatlı sıcağında farklı dünyaların açıldığı ferahlatıcı bir kapıdır kitap. Öğlen uykularının vazgeçilmez yoldaşı da kitaptır.Satır aralarında dolaşırken bir bakmışsınız gözleriniz kapanıvermiş.Hele çocukluğun o masum dünyasında kitap seni alır götürür, annenin içeriden yemek için seslenişini bile duymazsın.Çünkü sen o anda belki bir Kemalettin Tuğcu romanında "Küçük Boyacı" olmuşsun; belki bir Ömer Seyfettin hikâyesinde "Primo" olmuşsun; belki Keloğlan'la pazara çıkmışsın;  belki; Pal Sokağı Çocukları'nda arsa için mahalle kavgasına karışmışsın; belki Pasifik'te bir adadasın; belki... Hepsi de yazın tatlı sıcağınada ılık bir yel gibi ruhunu okşar; fakat yemeğe geç kaldığın için şaplağı da yersin! Olsun!... Hızlıca döke saça annenin uyarılarına aldırış etmeden yemeğini yersin; çünkü macera kaldığı yerden devam edecektir.Ne var ki bu seferde uykuya yenik düşersin maceranın birazı da rüyalar âleminde devam eder.

Yaş biraz daha ilerleyince şiirle haşır neşir olursun Delikanlı duygularına hitap eden şiirler arz-ı endam eder ruhunun en derinlerinde. Artık vakit gecedir.Hep dediğim gibi: "Şiir gece işidir." Gecenin en iyi yoldaşları: şiir, müzik ve tabii ki çaydır... Yaz akşamlarında kimi zaman iki kimi zaman üçlere dörtlere kadar şiirle hemhal olursun.

Velhasılı kitap okumak her zaman güzeldir; ama yazın başkadır.Bugünlerde ne mi okuyorum: Bizim Yunus'un şiirleri, "Paşaların Hesaplaşması" tarih-inceleme (Mustafa Armağan), ve "Son Kuşlar" (Sait Faik)...( Sait Faik'i okumak denizin, kuşların diyarında , Adalar'da gezmek ayrıca yazacağım)

                                                                                                              02/08/2012
                                                                                                           Kale/DENİZLİ




24 Temmuz 2012 Salı

 GÜNLÜKLERDEN-RAMAZAN DÜŞÜNCELERİ


Rabb'imize binlerce şükür... Bir Ramazan'a daha kavuştuk...

Rahmet, bereket,mağfiret ayı yine geldi.Bugün-şu gece vaktinde- içim kıpır kıpır.Bu gecenin ayrı bir güzelliği var sanki...Biraz önce televizyonda sohbet,ilahi,Kur'an dinlerken içim bir oldu, ürperdim. Sanki Ramazan bize güzellikleri hatırlatmak için, kendimize gelmek için yaratılmış bir büyük fırsat.Gerçekten de öyle değil mi?
Ramazan gelince hepimizin içi ayrı bir sevinçle, coşkuyla doluyor.En azından benim için öyle. Zaten Rabb'imiz bunun için göndermemiş mi bu mübarek ayı?...

Ne mutlu bizlere ki o mübarek, "görklü" aya bir daha kavuştuk; ne yazık o kimselere ki Ramazan'ın feyzinden nasiplenemiyorlar.

Ya Rabb'im bu mübarek ayda bizden rahmetini, bereketini, mağfiretini esirgeme! Yüceler yücesi peygamberimizin ve senin yolundan ayırma...

                                                                                                       6 Kasım 2002/İZMİR

29 Haziran 2012 Cuma

Günlüklerden- Yaşar Dinlerken

 Bilmem kaçıncı defa Yaşar'ı ve "Masal"ı dinledim...  
 Bilmiyorum var mıdır, başka ruhların da bu kadar uyuştuğu? Bir şarkı, bir ses insanı kendine ne kadar getirir?Hangi şarkı/ şarkılar insanı her dinlediğinde ayrı bir hazla dinlendirir? Bilmiyorum, bilmiyorum!...
Sanırım 'ruh uyuşması' çok önemli, Yaşar şarkıları, o şarkılardaki felsefe, romantizm, aşklar, şiiriyet....

Sanki o şarkıları Yaşar'la beraber yapmışız!... Sanki beraber sevmişiz, gülmüşüz, acı çekmişiz...Garip ama böyle hissediyorum ve bu çok güzel...
Teşekkürler Yaşar bana yaşattığın her güzellik için teşekkürler dostum!...
                                                                                                                         1
                                                                                                                 29 Mayıs 2003/İzmir

6 Mayıs 2012 Pazar


                 AYTMATOV: “YURDUNUN TÜRKÜSÜNÜ SÖYLEYEN ADAM”


Aytmatov… Kırgızistan’ın yetiştirdiği en büyük değer… Türk dünyasının sesi, nefesi… Yaşadığı acıları, ustalıkla anlatan bilge yazar.

Cengiz Aytmatov’la okur olarak tanışmamı hatırlıyorum. İlk tayin yerim Trabzon’da, Trabzon’un hangi ilçesine gideceğimi heyecanla beklerken küçük bir otel odasında, masanın üstünde “ Varlık Yayınları”ndan çıkmış, “Toprak Ana”yı gördüm ve bir iki gecede okudum. Adeta çarpılmış gibi Aytmatov’un dünyasına girdim. Çarpıldım çünkü edebiyat öğretmeni olarak gelmiştim; ama böylesini bir değeri nasıl kaçırmıştım? Aytmatov o ana kadar okuduğum yazarların hepsinden farklı gelmişti. Sonra baş ucu kitaplarımdan biri olacak “Gün Olur Asra Bedel” , askerde bir çırpıda okuduğum “ Elveda Gülsarı”. Ve diğerleri: “ Beyaz Gemi” , “Cemile” ,“ Sultan Murat”  “Al Yazmalım”…

Artık ben de ‘yurdunun türküsünü söyleyen adamın’ tutkunlarından olmuştum. Peki, neydi Cengiz Aytmatov’u, Türk dünyasının “Çıngız Aga”sını bana bu kadar sevdiren, olmazsa olmazım yapan? Bana göre Aytmatov, her şeyden önce iki sevgiyi çok güzel anlatan bir yazar: “Aşk ve vatan sevgisi.” Onun en sevda dolu hikâyelerinde bile yurdunun efsanelerini görüyoruz. Geniş Kırgız, Kazak bozkırlarının soğuğunu, Issık Gölü, dağlarını, yurduna olan sevgisini büyüleyici bir dille anlatıyor. “Gün Olur Asra Bedel”de ata topraklarına duyulan saygı, sevgi hangimizin gözünü yaşartmamıştır ki? Hepimiz, Yedigey Cangeldi’yle beraber “Ana beyit” mezarlığının akıbetini merak etmedik mi?  Mankurtlaşmak bugün sosyoloji terminolojisine girmedi mi?

Tabii bir de milletinin acılarını tüm dünyaya duyurmuş bir büyük yazar Aytmatov. Onun eserlerinde Kırgız halkının II. Dünya Savaşı ve sonrasında çektiği sıkıntıları da görüyoruz. Dini, milli değerleri yok edilmek istenen bir milletin isyanını, haykırışını görüyoruz. Ve milli kimliğin önemini.

Kısacası Aytmatov milli kimliği, vatan sevgisini, saf aşkı kendi değerlerine bağlı kalarak tüm dünyaya anlatan bana göre yirminci yüzyılın en önemli roman yazarıdır. Varsın ona “ Nobel”i lâyık (!) görmesinler. Mekânı cennet olsun…


30 Nisan 2012 Pazartesi

ŞİİR SOFRASI

                                 
                                                    ŞİİR SOFRASI
                                                                                 

Şiir sofrası kurar mısınız dostlar siz de? Gecenin bir yarısında, oturup şairlerle dertleşir misiniz? Acaba bu şiiri niye yazıldı diye düşünür müsünüz? Ya da belli saatlerde, anlarda, durumlarda vazgeçemediğiniz, olmazsa olmaz dediğiniz şiirler var mıdır?

Güzeldir şiir sofrası kurmak. Hele de gece ve yalnızsanız.Daldan dala konan kuş gibi, çiçekten çiçeğe geçen kelebek  gibi; o şiirden bu şiire atlarsanız.Düşünürsünüz, kendinizi ve evreni yeniden yorumlarsınız.Belki de aynı şiiri bilmem kaçıncı defa okursunuz; ama yine de farklı bir tat alırsınız.Yaşadıklarınız geçer gözünüzün önünden ; yaşayamadıklarınız, hayalleriniz...Bunların hepsini iyi şiir size duyurur..Anın sıkıntılarından kurtulursunuz. Söz şairlerindir artık. Bir de bakmışsınız zaman su gibi akıp gitmiş, geride dudakta hoş bir tebessüm kalmış.

Ne güzeldir bilir misiniz, bir gece Cahit Sıtkı'dan, Orhan Veli'ye uzanmak; Attila İlhan'dan Yahya Kemal'e , Sezai Karakoç'a , Necip Fazıl'a uzanmak... Hangisini sayayım, sayamadıklarım gücenir.Hepsinin ayrı bir üslubu vardır ve hepsinin ayrı bir tadı...Hiçbirinden vazgeçemem...
Birini ötekine tercih edemem; çünkü onlar gönlümün davetsiz misafirleridir.


Bir gün siz de deneyin, üç beş şiirle de olsa başlayın bu maceraya.Göreceksiniz şiirle kalbinizin yıkandığını, ruhunuzun arındığını.Bu dünyadan geçtiğinizi, ayrı bir âleme daldığınızı fark edeceksiniz.Gençler  hemen öyle mazaret aramayın: "İyi de bizde bu kitaplar yok ki siz edebiyatçısınız tabii." diye sızlanmaya.Alın bir antoloji başlayın seçme şiirlerle, şiir ikliminin havasını almaya. 'Şiir balını' bir kere tattınız mı bir daha bırakabilecek misiniz bakalım!

Ne yazık sevgili Ali Çolak'ın belirttiği gibi şiirsiz kalanlara. "Onların hep bir yanları eksiktir.". Ne mutlu o insanlara ki her şeye rağmen şiirle yaşarlar..
                                                                                                                  Haziran 2008
                                                                                                             Serkan ELDEMİR
* Bu yazı ,Zeybekler Anadolu Lisesi dergisi "Zeybekçe" de yayınlanan yazının gözden geçirilmiş halidir.

19 Nisan 2012 Perşembe

Merhaba...Edebiyata, hayata dair yazılarım, şiirlerim, notlarımla ben de artık bir blogcu olmak istedim.Beni cesaretlendiren bugüne kadar yazdığım yazıları, şiirleri olumlu eleştirileriyle destekleyen başta Ali Fırat Arı, Kenan Acarol, Eda-Seda Darıviran olmak üzere tüm öğrencilerime teşekkür ederim.